1950'li Yıllar - II
Bir Sanatçı : Nejad Melih Devrim
Nejad Melih Devrim, tanınmış ve zengin bir Osmanlı ailesinden gelmiştir. Babası İzzet Melih yazar, annesi Fahrelnissa Zeid ressamdır. Cevat Şakir (Halikarnas balıkçısı), Aliye Berger ve Füreya Koral da ailenin diğer ünlü sanatçı üyeleridir. Böyle bir ortamda yetişen Devrim, daha Galatasaray Lisesi'nde eğitimini sürdürürken resim yapmaya başlamıştır.
Çeşitli kaynaklardan beslenen resim tutkusu, 1940 yılında Güzel Sanatlar Akademisi'ne kaydolmasıyla sonuçlanmıştır. Akademi yılları ve aldığı eğitim, onun resim kariyerine ivme kazandıran unsurlar olmuştur. Burada, özellikle Levy gibi uluslar arası saygınlığı olan bir sanatçının öğrencisi olmak, onun için kayda değer bir öneme sahiptir. Fransızca bildiği için Levy'e tercümanlık da yapmış olan Devrim, hocasını hatırlarken şunları söylemektedir: "Levy derin kültürü olan bir adamdı(...) Biz o kadar çok konuştuk ki Levy'le. Paris'te bir süksem olduysa, bu Levy'den başlar."[BARAZ, Yahşi; "Nejad Devrim'le Söyleşi", Türkiye'de Sanat, Kasım/ Aralık 1993, S.11, s.24- 25]
Akademi'de ayrıca Zeki Kocamemi, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk gibi isimlerin atölyelerini de izleyen Devrim'in, sanat gelişiminde ülkesinin kültürel geçmişi de önemli bir yere sahip olmuştur. Sanatçı, 1943- 1944 kışında Kariye'deki Bizans mozaiklerinin Amerikalı Bizans bilimcileri tarafından temizlenmesi çalışmalarını dikkatle izlemiştir. Onu derinden etkileyen Bizans mozaikleri dışında, kaligrafi üzerine yaptığı çalışmalar da sanat gelişiminde önemli bir yere sahiptir.
Annesi Fahrelnissa Zeid'in de resim çalışmalarına yoğunlaştığı bu dönemde, İstanbul'un sanat ortamına girmiş ve Yeniler Grubu ile birlikte çalışmalarını sergileme olanağını bulmuştur. Ayrıca, babasının daha önceki evliliğinden olan ablası Remide'nin Fikret Adil ile evlenmesi, onu zengin bir sanat ortamı ve Türk resmi koleksiyonu ile yüzleştirmiştir: "Onun evinde Abidin, Nurullah (Berk), d Gruplu herkes toplanırdı ve onun koleksiyonundaki Mualla'lar Bedri Rahmi'ler kimsede yoktu." [BARAZ, Yahşi; a.g.m., s.25]
Erken çalışmalarında figüratif anlayışta örnekler veren sanatçı, 1944 yılında Taksim Bahçesi'nde ilk kişisel sergisini düzenlemiştir. 40'lı yılların sanat ortamında etkin olan, sergilere katılan ve bir kişisel sergi açan bu genç ressam, Avrupa'da savaşın sona ermesiyle birlikte, Paris'e gitmiş ve ülkesinden uzun yıllar ayrı kalacağı bir serüvenin kucağına atılmıştır: "1946 Eylül'ünde 'Ege' vapuruyla İstanbul- Marsilya seferine katıldım. Kaptan pederin dostuydu. 15 Eylül'de Fransa'ya vardım. Ondan sonra Paris'e geldim."[BARAZ, Yahşi; a.g.m., s.25]